Kampüste Bir Gün ve “Odtülü” Olmanın Anlamı
ODTÜ denilince akla gelen ilk şey, belki de Ankara’nın en renkli kampüsünde geçen bir öğrencilik serüveni. Peki gerçekten de “Odtülü olmak” ne demek? Mezunlarından ve öğrencilerinden duyduğumuz yorumlar, buranın sadece bir üniversiteden çok daha fazlası olduğunu gösteriyor.
“Sabah 08:00, Kampüse Giriş: Bisiklet Sesleri ve Koşuşturma”
Bir Odtülü’nün günü genellikle kampüsün o meşhur orman kokusuyla başlıyor. “Derslere yetişme telaşı” diyenler çoğunlukta ama bir yandan da bisikletli öğrencilerin enerjisi, insana “Burası farklı bir dünya” dedirtiyor. Kimisi kantinde simit peşinde, kimisi ise MM25‘teki proje sunumu için son rötuşları yapıyor.
Öğlen Molası: “Yemekhane Sırası ve Politik Tartışmalar”
Yemekhane sırasında bile felsefe, siyaset veya mühendislik projeleri konuşulduğunu söylüyor mezunlar. “Burada her an yeni bir şey öğreniyorsun,” diyor bir elektrik mühendisliği öğrencisi. Tabii bir de “ODTÜ’nün simitçisi” efsanesi var; mezunların gözleri dolmadan anamadığı bir lezzet!
Akşamüstü: “Kütüphane, Ağaçlar Altında Ders Çalışma ve Sosyal Sorumluluk Projeleri”
Akademik disiplin, ODTÜ’nün olmazsa olmazı. Ancak öğrenciler, “Biz sadece ders çalışmıyoruz,” diye ekliyor: ODTÜ Toplulukları arasında robotikten tiyatroya, çevre hareketlerinden girişimcilik festivallerine kadar her alanda aktifler.
Gece: “Kampüste Yıldızlar Altında Bir Şeyler Üretmek”
“Odtülüler gündüz öğrenci, gece vizyonerdir,” diye esprili bir yorum var. Laboratuvarlarda geç saatlere kalanlar, yurt odalarında startup fikirleri üretenler… Hepsini birleştiren şey ise “Bu kampüs bize aidiyet veriyor” cümlesi.
Mezunlardan Yorumlar:
- “ODTÜ bana sadece diploma değil, düşünmeyi öğreten bir yer verdi.”
- “Kampüste kaybolmak bile bir deneyimdi… Her köşesinde bir anı saklı.”
- “Odtülü olmak, dünyaya eleştirel bakabilmek demek. Yeri gelir protesto edersin, yeri gelir Nobel ödüllü hocalarla çay içersin.”
Odtülülerin yorumlarından çıkan ortak tema: Burası bir “aile”. Zorlu final haftaları, unutulmaz bahar şenlikleri (ODTÜ Bahar Şenliği hatırlayanlar?) ve “ODTÜ ruhu” ile mezun olan herkes, hayata bir adım önde başlıyor.
Soru: Merhaba Ece! Öncelikle bize biraz kendinden bahseder misin? Neden ODTÜ’yü tercih ettin?
Ece: Merhaba! Ben Ece, İzmir’den geldim. ODTÜ’yü seçmemin tek bir nedeni yok aslında. Hem akademik imkânları hem de özgür kampüs ortamı beni cezbetti. Lisedeyken “ODTÜ’lü olmak” bir hayaldi sanki. Şimdi buradayım ve “keşke daha erken gelsem” diyorum bazen.
Soru: ODTÜ denilince akla “zorlu eğitim” geliyor. Senin için dersler ve projeler nasıl ilerliyor?
Ece: (Gülüyor) Hocam, “zorlu” kelimesi hafif kalır! Ama ciddiyim, burada her şey disiplin istiyor. Özellikle MM25 dersleri (Makine Mühendisliği laboratuvarları) sabahlara kadar süren projelerle dolu. Ama bir yandan da hocalarımızın desteği inanılmaz. Mesela geçen hafta, termodinamik projesi için hocamızla gece 11’de WhatsApp’tan yazıştık. “ODTÜ’de hoca-öğrenci mesafesi yok” derler, kesinlikle doğru!
Soru: Peki akademik yoğunluk dışında sosyal hayat nasıl? Topluluklar, etkinlikler…
Ece: Sosyal hayat mı? (Kahkaha atar) Burası sosyal hayatın ta kendisi! ODTÜ Robot Topluluğu‘ndayım ben. Geçen ay Türkiye şampiyonu olduk! Bir de Bahar Şenliği var tabii… O üç gün, kampüs tam bir festival alanına dönüşüyor. Dünya şarkıcıları geliyor, konserler, standlar… İnsan “Acaba ders mi, eğlence mi?” diye düşünmeden edemiyor.
Soru: Kampüste en sevdiğin yer neresi?
Ece: Kesinlikle Kütüphane önündeki çimler! Özellikle baharda, güneşli bir günde ders çalışmak ya da arkadaşlarla piknik yapmak… Bir de yemekhane sırasındaki sohbetler unutulmaz. O kuyrukta tanıştığım insanlarla hâlâ görüşüyorum.
Soru: Peki zorlandığın anlar oldu mu? Nasıl motive oluyorsun?
Ece: Tabii oldu. Mesela 2. sınıfta Statik dersi beni çok zorlamıştı. Ama burada şunu öğrendim: “Yalnız değilsin.” Arkadaşlarla sabahlayıp problem çözmek, sonra kantinden simit alıp güne başlamak… O dayanışma ruhu motive ediyor. Bir de mezunlardan gelen destek mesajları: “Biz de yaşadık, geçecek!”
Soru: ODTÜ’lü olmanın senin için en anlamlı yanı ne?
Ece: “Eleştirel düşünebilmek” sanırım. Burada her şeyi sorguluyorsun. Derslerde bile “Neden böyle?” diye sormadan geçmiyor. Bir de kampüsün doğası… Kuş sesleriyle uyanmak, sincaplarla koşuşturmak… Sanki şehirden izole bir vaha burası.
Soru: Son olarak, ODTÜ’ye yeni başlayacaklara ne tavsiye edersin?
Ece: Öncelikle “Panik yok!” desinler. İlk haftalar çok karmaşık gelebilir, ama herkes aynı durumda. Bir de topluluklara kesin katılsınlar. ODTÜ Dağcılık ya da Tiyatro Topluluğu gibi… Son olarak, “Kampüste kaybolmaktan korkmasınlar”—en güzel anılar o kaybolma anlarında saklı!
Röportajı bitirirken Ece, bisikletine atlayıp laboratuvara doğru pedal çevirdi. Arkasından bağırdık: “MM25’te proje varsa, kahve ısmarla!” Cevap: “Her zaman var!”